Tanıklıklar

Teşekkürler İsa Mesih

Mesih İsa’yla ilk tanıştığım zaman 17 yaşındaydım, hayatımın en bunalımlı günlerini yaşıyordum kendimce! Ne kendime, ne de karşımdaki insanlara güven duyamıyordum. Çünkü yaşadıklarım, bana kimseye güven duymamamı öğretmişti.
İsa benim için sadece Tanrı’nın Oğluydu, ne yazık ki bundan daha fazlasını anlayamıyordum. İlk iki yıl kiliseye sadece değişiklik olsun diye ya da arkadaşlarımı görmek için gidip geldim. İsa’nın mucizeler yaptığını, birçok kişiye farklı bir manevi yaşam sağladığını duyuyordum. Bunlara sık sık içimden gülüyordum.
İki yılım işte böyle geçti. Bir Pazar günü, ailem kiliseye gitmek için hazırlık yapıyordu. Ben de o gün gerçekleştirmeyi düşündüğüm intihar için kafamda plan kuruyordum. Onlara kiliseye gitmek istemediğimi söyledim.
Az sonra yalnız kalmıştım. Yere diz çöküp oturdum ve ağlamaya başladım. Tanrı’ya, O’nu çok sevdiğimi, ama benim de sevgiye, güvene ve ilgiye ihtiyacım olduğunu anlattım. Aslında intihar etmek istemiyordum, ama yapabileceğim başka hiçbir şey kalmamıştı. Odamın penceresine çıktım ve kendimi aşağıya bıraktım...
Gözlerimi açtım, ölmemiştim. Hayatımın mucizesiyle karşı karşıyaydım: Oda penceresinin dışına değil, içine doğru, yani odanın içine düşmüştüm. Bu nasıl oldu diye düşünürken tekrar ağlamaya başladım. İsa yanımdaydı, beni seviyordu ve gerçekten benimle bir Baba gibi ilgileniyordu. İşte bu olay iman hayatımın dönüm noktası oldu. Hayatımı İsa’nın ellerine bıraktım.
Şu anda 25 yaşındayım; geriye dönüp baktığımda pişmanlık duyduğum hatalarımın, şu anda birer olgunluk meyvesi olarak Rab’bin gözünde değer kazandığını ve hayatımın Rab için çok önemli ve değerli olduğunu görüyorum.
Teşekkürler İsa Mesih!
Ayten

Murat: Hristiyan oldum!

Gerçek Allah'ı arayanlar için bir sohbet yeri olan bu mesaj tahtasını yakından takip eden eski bir Müslüman olarak, son günlerde burada beliren bazı arkadaşların arayışlarına yardımcı olması açısından bu yazıyı yazmayı uygun buldum
Amaç kesinlikle kendini göstermek olmayıp, sadece aynı durumda olan kardeşlerin hislerini daha önceden yaşamış biri olarak, onlara belki de yardımcı olabilecek bizzat yaşanmış olaylardan örnek vermektir. Rabbimiz bu yazıyı kutsasın (Amin).
Ben geleneksel, Müslüman bir ailenin en büyük oğlu olarak doğdum. Okullardaki din eğitimlerine ek olarak, bir kaç yaz tatili süresince emri vaaki olarak yakın camii deki kuran kurslarına gönderildim. Anlamını pek bilmeden kuran okumayı öğrendim. Gençlik yıllarımda çevremde hızla gelişen sofulaşma, tarikatlaşma ve ev toplantılarının çoğalmasını görerek, ailemde ve çevremdeki insanların değişimlerine tanık oldum. Bu insanların gitgide katılaştıklarını, çabuk hükmeder ve tutarsız yaşamlarını gördükçe çevremden ve bu insanlardan soğumaya ve kaçış çareleri aramaya başladım. Bu her gencin yaşadığı gerçeğin ve doğruların arayışı idi. Diğer arkadaşlarımdan çoğunun olduğu gibi idealist bir benliğe sahip olup, arayışıma bazen ateist olarak, bazen ufolara inanarak, bazen de medeniyet felsefesine inanarak devam ettim. Gençliğimin ilk yıllarından beri en ilgimi çeken kitaplar "sevgi" üzerine yazılmış inceleme kitapları idi. Bilgi ile edindiğim değerler güzeldi ama hep bir şeyin eksik olduğu hissini taşıyordum. Bu doldurulamayan, tanımlanamayan boşluk hissi beni Allah’tan daha da uzaklaştırdı. Tanrıyı pek düşünmeden, hatta düşünmekten kaçınarak kendimi hayatın akışına bırakmıştım. Medeni doğrulara inanarak, felsefi güzellikte yaşamaya çalışıyordum. Bir aralar bu doldurulamayan boşluk hissi beni nerede ise alkolün pençesinde bırakacaktı.
Derken olanlar oldu, aşık olmuştum. Bir kıza, başkalarının pek de güzel bulmadığı ama benim gözümde kâinatın en güzeline. Çünkü gözüm değil, ruhum aşk olmuştu. İşin kötüsü, çevremdekilerin bundan hoşnut olmamasının sebebi kızın Hristiyan olması idi. Çok uğraştılar, belki de hala içlerinde bir ümit taşıyorlar vazgeçeyim diye.! Ama biliyorsunuz aşk ve sevgi engel tanımaz. Dört yıllık, çoğunlukla mektup ve telefonlaşma ile süren arkadaşlığımızın sonunda bütün baskılara rağmen kutsal evlilik antlaşmasıyla hayatlarımız birleşti. Belki de nikâhtaki "evet" de hâlâ o kaçışın ve arayışın derindeki izleri vardı. Nitekim bundan az bir süre sonra, şu anda yaşadığım ülkeye taşındık. İlk bir iki sene Tanrı'dan, dinden konuşmamaya gayret ettik, çünkü evlilikten önce olacak çocuklarımızın dini yüzünden tartışmış ve ayrılmış, altı ay birbirimizi unutmaya çalışmıştık. Ama yine de mucizevi bir şekilde tekrar bir araya gelmiştik.
Bulunduğum çevrede ismen Hristiyanlar kadar, ateistler ve diri İsa Mesih imanlıları da vardı. Derken yavaş yavaş Tanrıdan ve dinden konuşur olduk. Eşimin ailesi oldukça "yasa" fikirli Hristiyan bir aile idi. Evdeki tartışmalarda sırasında, kıt olan bilgimle can siperane zaten pek de bilmediğim İslami savunur olmuştum. Erkeklik gururumla tartışmanın sonunda çok gergin, yine de sık sık bir şeyler başarmış hissediyordum kendimi. Ama sessizlikte, yanlışlıkta yeniden konuşulanları düşündüğümde durum oldukça farklı idi. Bilgisizliğimden utanıyor, kaş yapayım derken göz çıkardığımın farkına varıyordum.
Sonra birden kararımı verdim; annemin verdiği bir tarafında Arapçası bir yanında Türkçe meâli olan Kur’an’ı okumaya başladım. Amacım Kur'an bilgimi arttırarak, tartışmalarda diğer tarafa İslamin doğruluğunu göstermekti. Okuyor, okuyor sonrada gidip bunun etkilerini tartışmalarda ölçmeye çalışıyordum. Fakat değişen bir şey olmuyordu, tartışma sonunda keyifli ve gurur duyuyordum, peki yanlışlıkta? Birisi ruhuma bir şeyler söylemek istiyordu.
Gitgide Tanrı'ya hasret çekmeye başlamış ve gerçekten de O Tanrı'nın kim olduğuna bütün varlığımla inanmak istiyordum. Bir an sonra, tartışmalarda İncil'i de kullanmaya karar verdim, belki de diğer
tarafa kendi kitaplarının sözleri ile cevap vermek daha etkili olacaktı. Yani Kur’an’ı ve İncil'i aynı anda okumaya ve düşünmeye başladım. Hislerim ve düşüncelerim hızla değişiyordu. Kur ‘anın verdiği Allah korkusu, çocukluğum, aldığım eğitim, kültür ve sosyal yaşamdaki tecrübeler beni bir tarafa, İncil'in sözünün güzelliği, şefkati ve sadeliği diğer tarafa çekmeye başladı. İçinde bulunduğum durum oldukça zor idi, hatta bazen akli dengemin bozulmasından bile korkmaya başladım! Yolun tam ortasında idim, bu ikilem içinde kendi gücümün buna yetmeyeceğine karar verdim, hatta diğer bir insanın yardımı bile çözüm getiremezdi. Çünkü bu konuda insanlara güvenmiyordum, ne de insan vasıtası ile gelen bilgiye ve öğüte!
Bu çaresizlik içinde, tek yolun bütün evrenin kurucusunda, hakiminde Allah’ta olduğuna karar verdim. Eğer her şey O'nun egemenliği altında ise ve eğer O, o kadar güçlü ise, bu ikilem için bana yardım edebilir ve çözümü bana Kendisi gösterebilirdi. Bu sessiz duamı ve yakarışımı eşim bile bilmiyordu. Dua sadece benim ve Yaradanım arasında idi. Sık sık olan bu dua ile arayışım daha dört- beş ay devam etti ve bu süre içinde hayatımda çeşitli zorluklar hemen hemen dayanılmaz hale geldi. Ama vazgeçmedim, ne pahasına olursa olsun, kimin doğru söylediğini bilmek istiyordum, bu nerede ise bir ölüm kalım meselesi idi!
Ve sonunda 1996 senesinin Ekim ayının sonlarında, bir cuma akşamı belki soranlara özel olarak anlatacağım bir mucizesi ile Yüce Tanrı bana gücünü ve hâkimiyetini müthiş şekilde gösterdi. O andan sonra hüngür hüngür ağlamaya başladım, iki saat aralıksız ağladım, eşim bana sarılmış beraber ağlıyorduk. İki küçük çocuk gibi...O andaki hislerimi anlatmaya dil yetersiz kalır, akıl ve bilgi yetersiz kalır. Akan gözyaşları, o ana kadar işlenmiş suçların ve günahların, isyanların Diri Tanrı önünde tüm çıplaklığıyla hissedilmesinin ve utancın gözyaşlarıydı. Aynı anda bu gözyaşları, bu kadar kötülük yapmış, bu kadar günahkâr, bu kadar değersiz gibi görünen birine verilen, o büyük hediyenin ve "Sevgi"nin birazcık ta olsun hissedilmesinden doğan sonsuz minnettarlığın gözyaşlarıydı..
O an sanki ruhuma Bir ‘isi diyordu ki; " Oğlum, sessizlik içindeki sesini duydum(Yer.31:9). Beni aradığın için çok sevindim. Ruhunun kapısını açıp Ben'i içeriye davet ettiğin için teşekkür ederim (Esinleme 3:20). Önceden yaptıklarını biliyorum, sen daha annenin rahminde iken ne yaşayacağını biliyordum. Eski günahların için üzülme, çünkü Ben onların üzerine kendi kanımı dökerek hepsini temizledim. Artık sen benimsin...(2 Kor.5:17) Adını kendi kanım ile Baba'mın evindeki Kitap’a yazdım (Luka 10:20). Bundan sonra git ve günah işleme (Yuh.8:11)"
Bana konuşan bu sesin kim olduğunu düşünmeyi sizlere bırakıyorum. Şu anda kendi varlığımdan nasıl emin isem, öyle eminim ki, O'nun sevgisinin ve şefkatinin ulaşamayacağı kadar günah işlemiş, isyan etmiş, karşı gelmiş bir insan bu gök altında bulunmamaktadır.
Lütfen kardeşler, Tanrı o kadar Yüce ve Güçlüdür ki, her türlü şüpheye ve inanmaz lığa şefkatle bakar. Alçakgönüllülükle ve saf istemle, eğer insanlara ve dünyasal akıl bilgisine güvenemiyorsanız dua ile yardım isteyin. Tek sen ve O (Yuh.6:37, Luka19:10). Mantık Tanrı'nın düşüncesinden ve özünden gelen sonsuz kurtuluşun boyutlarını hiç bir zaman kabul edemez. Eğer yine de bazı insanlar "entelektüel dürüstlüklerini" göstermek kaygısıyla sorunların cevaplarını bildiklerini ileri sürüyorlarsa Rab İsa onlara şöyle demektedir "Siz kutsal yazıları ve Tanrı'nın gücünü bilmediğiniz için yanılıyorsunuz" (Matta 22:29)
Benim gibi dünyada birçok Müslüman insan Tanrı'nın lütfu ile büyük kalabalıklar halinde Kurtuluşa kavuşmaktadırlar. Bu kardeşlerin sayısı, İsa Mesih'in tekrar gelişinin gitgide yaklaşması sebebi ile hızla artıyor. Bu gibi Tanrı çocuklarının yaşadıklarını öğrenmek istiyorsanız, bulunduğunuz yere yakın bir yerdeki Kutsal Kitap satan kitapçılardan bilgi edinebilirsiniz. Ayrıca http://www.isa-mesih.org ve
linkler vasıtası ile de bu kitaplarla ilgili bilgiye ulaşabilirsiniz. Eğer Türkçeye çevirileri mevcut ise Steven Masood'un Işık (Light) adlı kitabını örnek olarak verebilirim.
Gerçeği bulma yolculuğunda YOL'u bulmanızı temenni ederim. Tanrı'nın yönlendirişi üzerinizde olsun.